27 Kasım 2010 Cumartesi

İBRAHİM TATLISES VE ESPRİ ANLAYIŞI

Bazı insanları özgüvenleri delirtiyor.
Mehmet Ali Erbil yıllardır deli zaten , ego sarhoşu oldu artık. İbrahim Tatlıses'i  de bilirdik de yani bu kadarına hepimiz sanırım ''oha amk'' dedik.
olayı kısaca anlatmak gerekirse, bir yandan da çok komik bi olay lan, fıkralarla türkiye diye flash tvde bi program vardı ismail türüt sunuyordu, orda her fıkranın sonunda şaşıran karakter ''nassiiiii'' diyordu, işte orda ki ''nasiiii'' gibi bi tepki vermiş imparator ibo, yanında oynayan 11 yaşındaki kızdan bahsediyo seyircilere ''bu var ya bu benim hayranım peşimden her yere gelir antalyaya bile geldi haa hheheehe'' filan diyor, sonra kız ''yooooo ben antalyaya gelmedim valla hacı'' diyince, ibo apışmanın etkisiyle ''vay küçük or.spu'' diyor.
ee ebenin örekesi artık lan.
bu ne yani? imparator ibo? nasıl bu kadar fazla şaşırdın da ağzından böyle bi ''nasiii'' minvalinde bi cevap çıktı? imparator ibo? ünvanından utan, neredeyse gaza gelip doktar veya avukat kısaltması gibi İmp. İbrahim Tatlıses olarak çıkacaksın ekranlara hala böyle ağızdan kaçırmalar filan. 
bi de olaydan sonra kızın ailesi çok bozulmuş ama duruma ama konseri sonuna kadar izlemişler. hiltondaymış konser. ondan mı acaba? ulan o kadar para verdik'' mantığı mı?
İmp. ibo'nun sonraki açıklamaları daha da süper. ''ben orda öyle bişey demedim, ha deseydim de bişey olmazdı sonuçta o kız benim kızım gibi, biz urfa da filan söyleriz böyle birbirimize, daha önce de zilli dediydim ona niye bişey demediniz, neyse zaten o cümleyi kurmadığım için sorun yok,kızım gibi çünkü, özür de diledim,medya abartıyooo yaaaa'' dedi imp. yani urfa'da bu konularda ki tutum nasıl bilemiyorum da kimse kimsenin kızına ağzını doldura doldura orospu demiyodur bence. urfa'daki esnaf çok şakacıdır diye arkandaki zurnacıya kemancıya filan da pandik atıp anasına küfrederek kaç istersen, madem urfa şaka kültürünü tüm türkiye'ye tanıtmak istiyorsun. çünkü var böyle esnaf şakaları.
zaten İmp.İbo'nun gerçek hayatında ''vay küçük orospu'' yakarışındaki insan olduğunu biliyorduk, gerek işçilerinin maaşlarını istemesi üzerine onlara ağız dolusu küfür edip ölümle tehdit etmesi filan gibi gizli kamera kayıtlarında olduğu gibi, gerekse kadınlarla olan diyalogları filan,tahmin ediyoduk yani, ama kaç yıldır sahnedesin, ekrandasın be adam, bu nasıl bi patavatsızlık? 
bi de türkiye'de tepki göstermesi gerekenler dışında yani basın ve yayın organları dışında kimse böyle şeylere yeterli ve gerekli tepkiyi göstermiyor ya o da çok ilginç. kızın ailesi bile konseri sonuna kadar izlemiş lan. bari bu laftan sonra o konser salonu boşalsaymış da bi tepki oluştuğunu görseymiş ibo. ama tabi hiltondaydı konser, çok para bayılmışlar aga, çıkamazlar. paraya yazık, kıza yazık değil, unutur nasılsa, hem sokakta daha kaba laflar duyuyor, önemli değil.
bi imp. ibo, bi mehmet ali erbil, bi de bülent ersoy. nası lbi özgüven patlaması arkadaş bu. cesaret hapı mı içiyosunuz, bali çekip mi çıkıyosunuz ekranlara sahnelere anlamadım ki.
işte türkiye'nin en ünlü ve en güçlü sanatçısı bu adam. imp.ibo. barış manço'yu, zeki müren'i özletiyor bizlere bunlar. erol evgin var mesela, beyfendilikten melaike olup uçacak nerdeyse, hayatta neyse ki o. teselli niyetine.
yani kısacası; olmadı be imp.ibo. biliyorum albümün yeni çıktı ve kemik kitlenin dışındaki kimsenin umrunda olmadı bu, eskisi kadar önemsenmiyosun ama, çıldırma bu kadar be imp.
-abi yok gelmiyim ben sağol, senin de altın yılınmış zaten ben rahatsız etmiyim...

11 Kasım 2010 Perşembe

İNSANIN EN SÜPERİ SENSİN

insanlar kendini çok önemsiyor.
bak mesela ben blog filan yazıyorum, sanki birisi ''hımm yazıların çok güzel gel bunu sanal aleme yaz da tüm dünya ulusları faidelensin'' demiş gibi.
niye bu kadar önemsiyoruz ki? yani biz kimiz lan? biz kimiz olm? mahsun kırmızıgül veyahut ne bileyim sergen yalçın filan olsak neyse de. bunlar da aklıma ilk gelen isimler hale bak. uzaylılar beni kaçırıp ''dünyanın önemli insanlarını bize say'' dese telaşla aklıma bunlar gelcekmiş demek ki. neyse.

konu neydi? hah, şimdi bu insanlar kendini bu kadar önemsemese bence dünya daha yaşanılası bi yer olur. bak mesela sen bi yerde , böyle nezih filan bi kafe mesela, oturuyosun arkadaşlarınla. böyle muhabbet güzel, nüktedan bi yapıda herkes, arada bi masadan ''hah hah hao değil mi mirim hah ha'' gibi kahkahalar filan yükseliyor. böyle herşey iyi güzelken arkana işten çıkmış 30-35 yaş arası 6-7 ''iş insanı'' gelip oturuyor kadınlı erkekli. böyle siyah takımlar filan. sonra bi kaç dakika sonra seni rahatsız eden bi ses duyuyosun, gittikçe artan ve sürekli bişeyler isteyen bir ses. ŞIMARIK ÇOCUK SESİ !!!!!

bu çocuklar genelde okul öncesi veya en fazla 3. sınıf seviyesinde kalifiye moronlardır. hobileri arasında annesi ve babasından ısrarla ve bağıra çağıra bi şeyler istemek, her istediğini elde etmek,  amaçsızca koşturup durmak ve annesine küfredilmesini sağlamak vardır. genelde hafif kilolu kumral olurlar ve üzerlerinde , artık dönemin popüler çizgifilmi ne ise onunla ilgili kıyafetler filan vardır.

bu arkanıza oturan moron benim çok yakından tanıdığım bi tip. bu moron kreşten veya okuldan sonra anne veya babasının işyerine gelmiş olan çocuk modelidir. ben de okuldan sonra filan baya bi gitmiştim annemin babamın yanına. fakat ne ben şımarık bi çocuktum ne de morondum. az biraz denyoydum ama kesinlikle moron değildim. bana moron diyenle de sabaha kadar tartışırım ve gittiğim yer de  pembe dosyalı ''devlet dairesi''ydi. nereye şımarıyosun allaşkına (memur çocuğu sendromu) 

ama bu çocuk öyle değildi. o kendini fazla önemseyenlerin çocuğuydu. o yüzden doyasıya moronluk yapabiliyordu. çünkü bu gibi ailelerde çocuk evin en önemli varlığıdır. ama sevgiden dolayı filan değil, dünyadaki değerinden dolayı. dünyanın diğer çocuklarından daha üstündür, daha mükemmeldir filan. çünkü neden? çünkü anne babası da dünyanın geri kalan insanlarından daha süperseldir daha muhteşemdir, en iyi şeyleri hakeder. bu sebeple çocuğunu da böyle görür. işte gördünüz mü kendini çok önemsemenin nesilden nesile aktarımı nasıl gerçekleşiyor. anne ve baba kendini fazla önemsediği için çocuklarına da o bilinci aşılarlar. sen en özel çocuksun derler, diğerlerinden daha zekisin daha güzelsin daha süper bi geleceğin olacak filan. oysa ki o kişi büyüyüp dünyanın en sıradan insanı olduğunda fazla beklentiden kendi kendine infilak edecek. onu bilmiyorlar işte. varsa yoksa farklılık, özellik. sanki sevişe sevişe dünyanın tüm mükemmel insanlarından oluşan bi toplama albüm gibi bişey yaptınız. earth song by various artists oldu sanki çocuk. bırak allaşkına.

arkanızda oturan çocuk sürekli bağırıp salak salak sesler çıkararak sizin muhabbetinizin içine sıçar. ana baba ve arkadaş grubu ise ''hah hah hah ne haylaz canım, haylaz çocuk zeki olurmuş, fersan oğlum otur hadi yemeğini ye, bağırma bakim hah hehaha haehö, fersaaaann gel oğluşum buraya, bağıra bağıra koşma, yada koş bana ne ya ben sadece içimi rahatlatmak ve insanların beklentilerini karşılamak için sana otur filan diyorum, yoksa umrumda değil insanları rahatsız mı etmişsin, moronluk mu yapmışsın hah hah hah'' filan der, öyle ortamın içine sıçarlar kalkana kadar.

fersan ise hep koşar. hep kendini özel hisseder. insanlara da bunu yansıtıp öyleymiş gibi davrandığı için, insanlarda da bi yanılgı yaratır. çünkü öyle sunar sana kendini,tiyatrocu gibi düşün, sen tiyatro oyuncusuna ''burda kral lear'ı oynuyosun ama önceden de keşanlı aliydin sen, bilmiyo muyuz sanki'' diyebilir misin, onun gibi işte durum. ama hep kendini fazla önemseyen ama sıradan bir insan olduğunu farketmeyip insanların canını sıkan bi tip olur.

ben de çocukken kendimi leopar sanıyodum sayın okur. ama bu kadar götüm kalkmamıştı benim bile. kamufle olduğumu ve avıma(babamın gazete okurken salladığı bacağı) yaklaşırken hiç kimse tarafından görülmediğime, öldürmeye programlandığımı filan sanardım.

en azından hiç bi zaman en özel hissetmedim lan, en farklı veya.

diyeceğim odur ki; çocuklarımızı farklı, özel bi insan olamasalar da sıradan fakat düzgün bir insan olabileceklerini anlatarak büyütelim.

kendilerini leopar sananlar olursa, elleşmeyin lan, eğlensin sabi... 

çünkü leoparlar ormanların yalnız prensidir...


inanır mısın konuyla hiç bir alakam yok...
 

10 Kasım 2010 Çarşamba

HANS MISIN? MEHMET MİSİN?

meraba bir elin parmaklarını geçmeyen değerli okuyucularım.
şimdi düşünüyorsunuzdur bu adam herhangi bir hürriyet köşe yazarı tarzında niye böyle bi başlık attı diye.veya mehmet demirkol da olabilir, uğur meleke filan... neyse avrupa birliği'nin ülkemize olan çifte standartlı tutumlarını filan eleştirecek gibi oldum ama aslında çok yüzeysel bi konudan bahsedicem. peki o konu ne dediğinizi duyar gibiyim.
açıklayayım efendim; şimdi bildiğiniz gibi futbol artık dünyanın en büyük endüstrisi gibi bişey. zaten bırakın klüpleri, futbolcuları, teknik kadroları filan kaç kişinin yorumculuktan ekmek yediğini düşününce bile ''vay babayıın'' diyosunuz, öyle büyük bi endüstri yaneeee..
işte biz ülke olarak bi türlü bu endüstriden hakettiğimiz payı alamıyoruz,oyuncu yetiştiremiyoruz, klüplerimiz kalitesiz takımlara dönüşüyorlar, yetiştirdiğimiz futbolcuları da zaten 3-4 sene içinde çökertip ''sevişti de ondan o sakatlandı hehh heh'' kadar getiriyoruz olayı. e haliyle böyle olunca yani 20 milyon gencin olduğu bi ülkeden adam gibi 100 tane futbolcu yetiştiremeyince , 1 milyon türk gencinden 200 tane kalifiye futbolcu yetiştiren ülkelere dadanıyoruz. işte almanya en büyük örneği, avusturya çıktı son dönemlerde orda bi kaç adamı ''kardeşim senin baba erzurumlu değil mi ee oyna işte türk milli takımında allaa alllaa ya'' diye davet etmişiz,izlemeye almışız, ingilterede 2-3 tane varmış, fransa,hollanda,isviçre,belçika filan varmış yani baya bizim davet ettiğimiz,izlemeye aldığımız genç yetenekler filan.
şimdi olayı iki yönden de ele alalım. bu adamlar türk. adları ahmet mehmet. aslen kayserili, trabzonlu, bitlisli filanlar. ana babaları bildiğimiz türk profilinden hiç bişey kaybetmemiş insanlar. milli duygular, hisler, sempati filan var. doğal yani almanyada yetişmiş bi futbolcunun türkiyeyi tercih etmesi. ama almanyada doğup büyümüş, almancayı türkçeden kat kat iyi konuşan ve gerçek memleketi almanya veya avusturya veya belçika olan bir futbolcunun almanyayı veya avusturyayı veya belçikayı tercih etmesi kadar normal  değil.
bu konuları yorumlarken de yapılan en önemli yanlış bu zaten. sanki bu insanların türkiyeyi tercih etmesi yüzde 98 olması gerekenmiş de almanyayı tercih edince bi küsmeler, bi yuhalamalar, bi garip tavır koymalar filan. noluyoruz lan?
bu insanlar almanyada doğup büyüyorlar, orada eğitim görüyorlar, oradaki klüplerin altyapılarında ordaki ülke sistemiyle sporcu kimliği kazanıyorlar, ordaki ülkenin karakteriyle yoğruluyorlar. ama sen baba emirdağlı anne giresunlu diye ''abi türkse türk milli takımında oynar'' diyosun. oynamayınca küfürler,vatan hainliğiyle suçlamalar filan. ne gerek var. o kadar gururumuzdan ölen bi milletiz de, niye almanyanın avustruyanın yetiştirdiği emek harcadığı adamları ''abi senin kütük nerede'' diyerek, türlü kurnazlıkla, türlü baskıyla türkiye milli takımında oynatmak istiyoruz? adama sorarlar ''beyfendi sizin ülkedeki genç nüfusu kaç, siz niye kendi kendiniz yetiştirmiyosunuz da bize maydanoz olup duruyosunuz'' diye ki haklılar.
yani sorun altyapı ve eğitimde (abbas güçlü paragrafına hazır olun) gençlerimiz sınavdan sınava tıpkı bir yarış atı gibi koşuyorlar (klişe örnek), spora müziğe,sanata, sosyal hayata yönelik hiç bişey yapamıyorlar. bu kafalar değişmeden bu sistem yetişmeden biz hep geri kalırız (konuyu ümitsiz noktalama)
işte sen o yüzden kırk yılda bir sergen çıkınca, tugay çıkınca, hakan şükür çıkınca, arda çıkınca deliriyosun, napacağını şaşırıyosun, görmemişin oğlu olmuş hesabı sevinç taklaları atıyosun. yapma yavrum. yapma. bak hamit altıntopa, adam türkiyede yetişse şu anda en fazla mustafa sarp olurdu, senin bunu değiştirmen lazım işte ki mesut özillere, hamitlere ihtiyacın olmasın. senin şu anda en kariyerli, en gözde futbolcularının 4te 3ü türkiye kökenli değilse bi düşün sen bunu. tamam mı? çünkü cevher var ama işletme yok hesaaabı.
yani kısacası değerli okuyucularım mesutun, efendime söyliyim, onun dışında aklıma gelmeyen bilumum gurbetçi çocuklarımızın avusturyayı,almanyayı,belçikayı, kongo demokratik cumhuriyetini filan seçmesi çok doğal. adam türkiyeden çok almanyaya dahil çünkü.sizlere bunu açıklamak istedim.
ha bi de şöyle bi şey var, mesut almanyayı seçmeseydi şu anda real madridde oynuyor olur muydu? ve arda türk olmasaydı şu anda değeri kaç kat fazla olurdu bunları da düşünmek lazım (ülkemiz üzerine oynanan oyunları en güzel şekilde anlatan kurtlar vadisi senaristleri gibi bi final ama ciddiyim lan düşünün bunları)
hadi öptüm
-mesutcum malesef seni türk milli takımına vermek zorunda kaldık,sende türk ensesi varmış...
-ama abi oldu mu şimdi yani tam da gol attım ona sevinemeden...
                                               

8 Kasım 2010 Pazartesi

AH ULAN BOR !!!

Geçen gün milliyet gazetesinde güzide bir yazarın köşeyazısını okurken beynimden vurulmuşa döndüm. adeta inandığım herşey bir bir yok oluyor, şu güne kadar bu ülkede yapılan tüm ''gelişen türkiye ve geliştirmeyen yabancı şer odakları'' ana düşünceli konuşmalar gelip bir bir tokatlıyordu adeta beni. peki neydi o yazı? anlatayım da dinle ey kendini ve yazdıklarını çok önemseyen bu dandik eleştirmenin yazısı okuyan 12 kişiden biri...


Güzide köşeyazarımızın adı Güngör Uras... ekonomi üzerine yazılar yazan bir akıl erbabı. yazılarını elimden geldiğince, röbdöşambır giydiğimce, sıcak kanyaklı kahvemi içtiğimce ve fularımı boynuma taktığımca takip etmeğe çalışırım. bu beni geçen günlerde beynimden vurulmuşa döndüren yazısının başlığı ise ''Çin'in madeni kıskançlık yaratıyor, bizim Bor'umuzun durumu ne? yazıyı kısaca özetlersek dünyaın en önemli en aranan ve gelecekte de en çok aranacak olan madenleri sıralamasında Çin'den çıkarılan tungsten, antimon, nadir metaller,uranyum, endoplazmik retikulum filan hep başı çekiyomuş. işte güngör abi diğer metalleri ve çıkarım oranlarını filan da yazmış,biz pek iyi bir yerlerde değilsek de orta halli bi ülkeymişiz bu konuda.

ancaaaaaakk. gelelim beni asıl üzen ve geceler boyu ağlamama sebep olan habere. sıkı durun. olm bor olayı yalanmış lan. valla bak. hani vardı ya ''geleceğin teknolojisi abi ve yüzde 98i türkiyede bu madenin ama ameriga,israil çıkartmıyo abiii,satılıp özelleştirilsin bak bakalım noluyo,eğer çıkarılırsa da zaten amerika anında savaş açar buralara gelecek de,bor bi çıkarılsa var ya uffffff'' işte tüm bunlar türkün türkü gaza getirmesiymiş. bak ne diyor güngör abimiz :
      ''Bu 5 stratejik/nadir maden arasında eskiden beri kamu oyumuzun üzerinde en fazla durduğu maden bor madenidir. Bor madeni konusunda kamu oyunun ilgisini artıran bilgi noksanı ve abartılı anlatımlardır.
Bor madeninin çok çok kıymetli bir maden olduğu, dünyada bu madenin sadece Türkiye’de bulunduğuna, araçlarda yakıt ve genelde enerji hammaddesi olarak kullanılacak olan bu madenin Türkiye’yi “abad edineceği” söylenir.
Bor şimdilik fazla ilgi görmüyor Doğrudur. Bor madeni rezervlerimiz zengin. Ancak başka ülkelerde de bor madeni var. Dünya’daki toplam bor rezervinin yüzde 63’ünün Türkiye’de
ABD’de Savunma Bakanlığı 1950 yılında bor ve bor ürünlerini geleceğin enerji maddesi olarak ilan ilan etmişken daha sonra bor 2’inci derece stratejik madenler grubuna alınmış. İleride borun nasıl değer kazanacağı bilinemez ama görülüyor ki, bugün için bor stratejik/nadir madenler listesinde değil. Açık anlatım ile bizim küresel talebe ve uluslararası değerlemelere göre “stratejik/nadir” sayılan madenimiz yok. Kendi değerlemelerimize göre “stratejik/nadir” saydığımız madenlere şimdilik ilgi az. Bu demek değil ki madenlerimizi işletmeyeceğiz. Tersine, maden aramaya daha fazla önem vermeye, bulunan madenleri geliştirmeye ve madenleri olduğu gibi satmak yerine, işleyerek, katma değerini yükselterek ihraç etmeye mecburuz.''

ulan bi ülke senin üzerine ne hayaller kurdu be bor madeni? sen naptın? gittin ilgi görmedin. oysa hayallerimiz vardı,süper güç olacığıdık, petrol zengini araplar gibi olacığıdık. sen bu ülkenin en büyük hayalkırıklığısın bor !! ha bi de mehmet ali erbil var ama o hala küheylanın ekmeğini yiyor. hala güveniyor onun oyunculuğuna filan türk milleti. ulan adam don indirdi be canlı yayında, ne zaman eksilere geçicek bu adam. öhüm neyse evet bor madeni,seni şu anda ülkü ocaklarından adam toplayıp dövdürtmek istiyorum. bu yapılır mı lan?

beni asıl düşündürense bu durum herkes tarafından duyulursa kendimizi nasıl iyi hissedeceğimiz. biliyorsunuz türk halkının bunca ohannes olaylara rağmen ayakta kalıp dirayetini korumasının tek  nedeni ''olm biz aslında süper oluruz ama büyük devletler bunu istemiyor'' argumanıdır. e bu argumanın en önemli yapıtaşı da yok şimdi , napıcaz? bu ülkenin insanları hala cumhuriyetin ilk 15 yılındaki sanayi atılımının ekmeğini yiyor. onlara bor gibi bikaç tane iyi hissetme ve umut depolama maddesi verirsek bence pırıl pırıl kafalarla gezerler. en azından az biraz alkol alınınca mutlaka konuşulan bor madenini unuturlar.


ama seni unutmak zor olacak bor.
seni, bir millet bir madeni ne kadar fazla sevebilirse o kadar sevdik
ama sorun sendeydi anlasana..
hoşçakal.........................................................
sebebimsin bor...

21 Haziran 2010 Pazartesi

17 Haziran 2010 Perşembe

ÇOK ÜZÜLÜYORUM MUSTAFA SARIGÜL'E


Hakkaten çok üzülüyorum.
Şİmdi  neden diyeceksiniz, adam sürekli bir ''Türkiye'nin aradığı lider,ihtiyaç duyduğu önder'' olmaya çalışıyor ve sürekli bi engel çıkıyor karşısına. Yani sorsanız,karşınıza alıp konuşsanız ''Mustafacım biz şimdi Türk halkı olarak toplandık, senin hakkında düşündük, seni sevindirelim dedik, şimdi seni başbakan mı  yapalım yoksa türkiyenin hakkaten ihtiyaç duyduğu lider mi yapalım'' deseniz ''abi ben ihtiyaç duyulan olim ya kafam raaad olsun'' der. 

Evet tamam yakışıklılık bazında olabilir böyle bi ihtiyaç yani Almanya başkanı Merkel'in karşısına çıksa ''nasılsınız hanfendi hömmm çok şıksınız'' filan diye iki kaş göz yapıp kapıverse ekonomik işbirliği anlaşmalarını tabi güzel olur, sonuçta dalyan gibi delikanlı, samimiyetsiz sırıtışına rağmen. Belediye başkanı görevinde nasıl hizmetler verdiğini, ne kadar süpersel bi belediye başkanı olduğunu bilmiyorum açıkcası ama , mustafa sarıgül'ün olayı çok başka.

şimdi chp'deyken tarakkıran saçlı abimiz,chp'nin ve türkiye'nin aradığı lider diye parti başkanlığına aday oldu biliyosunuz ama sonunda albümü 7 satan şarkıcı gibi kaldı ortada, Deniz Baykal Power sağolsun. sonra partiden ihraç edildi filan. sonra dsp'ye geçti yine aranılan lider mottosuyla,orda da elmaları toplayamadı.
 Sonra Türkiye Değişim Hareketi adında bi oluşuma gidildi,Sarıgül hasret kalınan lider, aranılan önder sloganlarıyla meydanlarda boy gösterdi, sarı olan ne varsa halka dağıttı,sarı güller,karanfiller, sarıya boyanmış güvercinler filan. ama bi tek kendileri gaza gelmiş gibiydi bu durumda bi farkındalık yaratmadılar kamuoyunda.
ve son olarak deniz baykal'ın sanatsal filmi sonrası ortaya çıkan buhranda yine aranılan lider ortaya çıktı. işte şartlar çok uygundu deniz baykal gitmiş,bi tek  tayyip kalmış ilerde,ve ona karşı çıkacak kimse kalmamış. Sarıgül bu durumda 3 gün filan şükretmiştir sanırım,böyle salonda dizlerinin üzerinde kaymıştır filan. yine sarıgül volüm yükseltip atağa geçecekken,kılıçdaroğlu çıkıverdi. yine olmadı sarıgül, yine olmadı, bu da gol değil malesef.

işte bu yüzden çok üzülüyorum bu adama,ne zaman özlem duyulan lider olmaya çalışsa karşısına birileri çıkıyor.  şimdi de kılıçdaroğlu başkan seçildikten sonra bi kaç gün ''acaba chp'ye dönsem mi lan'' diye düşündü, bi kaç gün sonra kararımızı açıklicaz filan dendi. ama aranılan lider olma özlemi ağır basmış olcak ki ''yok aga parti kurcam ben valla gelen gelir'' dedi. 

Ama olmaz ki böyle mustafacım yav. yani onca bayrağa, şehir şehir dolaştırken tükettiğin fosil yakıta, sarıya boyanmış güvercinlere yazık. yine olmicak işte bunu sen de biliyosun, hayır ben sana aranılan lider olma demiyorum, ol ama hobi olarak ol.

15 Haziran 2010 Salı

TÜRKİYE NÜFUSUNUN %70'İ BALKAN GÖÇMENİDİR





Ulan batılı olmaya,coğrafi olarak bi kaç boylam önde olmaya, ufak bi beyaz tenliliğe ne çok özendik halkça. Yıllardır hangi ortamda böbürlene böbürlene memleket muhabbeti yapan bir genç görsem, o anda anlarım ki orada ya bir Adanalı vardır ya da dedesinin,ninesinin balkan göçmeni olmasıyla övünen bi insan vardır.

Tamam bak renkli gözlüsün,hadi renkli gözlü olmasan bile beyaz tenlisin, hadi tamam belki beyaz tenli bile diilsin ama batılılık bayrağını adeta sen taşıyosun bu ülkede ama en küçük bi fırsatta şu ''balkan, girit, selanik'' dolaylarından bi türkü çığırma kardeşim. insanları üzmenin alemi yok,bu ülkede herkesin dedesi girit göçmeni değil,ninesi bi büyük rakı filan bitiren ilk cumhuriyet kadınlarından da diil, olan var olmayan var.

Bu arada bu şekilde ortamlarda prim yapan da görülmemiştir bu dünyada. balkan göçmeni olan kişi gururlu ve başı dik bir edayla '' benim dedemgil makedon göçmeni'' der ve kurnaz ve kıvançlı bir gülümseme yerleşir dudağının kenarına. ancak karşıdaki beklenilen görkemli tepkiyi asla göstermez,çünkü insanın balkanlığı ancak kendisine hoş görünür,farklı görünür. bikaç çaresiz denemeden sonra ve ''biz balkan göçmeni olduğumuz için......''cümlelerinden sonra artık takati kalmamıştır göçmenin ve pis çorumlu diyerek başka bir muhabbete geçer.

aynı zamanda böyle makedonya,girit,rodos, selanik filan diye dolaşıp 8 kuşak ığdırlı insanlar da vardır ki artık düşünün bu balkan sevdası ne seviyede insanımızda.

tamam bak balkanlar çok güzel memleket, müzikleri yemekleri filan hep süpersel, insanı da çok tatlı (yeni transfer edilen yabancı futbolcu söylemi) ve tamam gerçekten ordan göçenler var ve hakkaten iyi bir gen taşıyorlar bazıları ama ne bilim be abi modası geçiyor gibi sanki bu böbürlenmenin.

haa benim ana tarafı da makedon göçmeni mesela ehe hehe